Dünya hakkındaki algılarımız genellikle olumsuzdur. Pek çok insan, dünya genelinde her şeyin daha kötüye gittiğine inanır. Ancak bu, medyanın ve insan doğasının negatifliğe olan eğiliminin bir yansıması olabilir. Harvard psikoloğu Daniel Gilbert’in dediği gibi: “İlerleme, kendini gizleme eğilimindedir.”
Ronald Bailey ve Marian L. Tupy’nin 2020 yılında yayımlanan “The Ten Global Trends” (On Küresel Trend) adlı kitabı, dünyanın gerçekten daha kötüye mi yoksa daha iyiye mi gittiğini ele alıyor. Yazarlar, on önemli makro düzey trendi analiz ederken, uzun vadeli verilerle çarpıcı bir hikaye sunuyor.
Kişisel finansal fikirlerinizi biraz daha olumluya kaydırmak adına bu verilere göz atın.
Bu yazıda, kitabın sunduğu on küresel trendi ve bu trendlerin neden umut verici olduğunu keşfedeceğiz.
1. Büyük Zenginleşme (The Great Enrichment)
1820 yılından bu yana dünya ekonomisinin büyüklüğü yüz kattan fazla arttı. Aynı dönemde dünya nüfusu sekiz kattan az büyüdü. Bu, kişi başına ekonomik birikimin yaklaşık 12 kat arttığı anlamına geliyor.
Projeksiyonlara göre, dünya ekonomik çıktısı 2100 yılına kadar yaklaşık beş kat daha artacak. Ortalama olarak, daha zengin bir dünyada yaşıyoruz.
2. Yoksulluğun Sonu (The End of Poverty)
1820 yılında dünya nüfusunun %84’ü aşırı yoksulluk içinde yaşıyordu. 1981’de bu oran %42’ye düştü. Dünya Bankası’nın 2018 tahminlerine göre, bu oran yalnızca %8,6’ya geriledi.
Yani, aşırı yoksulluk bugün, geçmiş yüzyıllara kıyasla büyük ölçüde azaldı.
3. Kaynaklar Tükeniyor mu?
1968’de Paul Ehrlich’in ünlü kitabı “The Population Bomb”, kaynakların tükenmesiyle bir felaket öngörüyordu. Ancak yazarlar, kaynakların sabit ya da kesin olmadığını savunuyor.
1980 ve 2017 yılları arasında 50 emtialık bir sepetin reel fiyatları %36,3 oranında düştü. Aynı dönemde, emtialar, iş saatine oranla %64,7 daha ucuz hale geldi. İnsanlık henüz yenilenemez bir kaynağı tamamen tüketmedi.
4. Nüfusun Zirvesi (Peak Population)
Projeksiyonlara göre, dünya nüfusu 2080 civarında 9,8 milyara ulaşacak ve ardından azalmaya başlayacak. Çoğu gelişmiş ülke, yenileme oranının altında doğurganlık oranlarına sahiptir.
Bu, gelecekteki nüfus büyümesinin yavaşlayacağı ve hatta duracağı anlamına gelir.
5. Açlığın Sonu (The End of Famine)
Tarih boyunca gıda, kıt bir kaynak olmuştur. Ancak 1961’den bu yana, kişi başına düşen günlük gıda arzı %35 artarak 2.962 kaloriye yükseldi.
Bugün, savaş bölgeleri dışında açlık büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.
6. Doğa İçin Daha Fazla Alan (More Land for Nature)
1982 ve 2016 yılları arasında küresel ağaç örtüsü 2,24 milyon kilometrekare arttı. Bu, Alaska ve Montana’nın toplamından daha büyük bir alan.
Bu büyüme, karbon emisyonlarının azalmasına katkıda bulunurken, diğer türlerin de yeniden canlanması için alan sağlıyor.
7. Şehirleşme (Planet City)
Şehirlerde yaşayan insanlar, kırsal kesimde yaşayanlara kıyasla daha az enerji tüketir, daha küçük karbon ayak izine sahiptir ve daha küçük bir arazi üzerinde yaşar.
Sanayileşme ve şehirleşme, birçok ülkenin ekonomik olarak büyümesi için kritik bir role sahiptir.
8. Demokrasinin Yükselişi (Democracy On the March)
1989’da tam demokrasiler dünya ülkelerinin %31’ini oluştururken, bu oran 2017’de %49’a çıktı. Aynı dönemde otokrasiler %39’dan %11’e düştü.
Demokratik ülkeler hem ekonomik hem de sosyal açıdan daha güçlüdür.
9. Uzun Barış Dönemi (The Long Peace)
Son yarım yüzyılda, ülkeler arası savaşlar daha nadir hale geldi ve bu savaşlar daha az insanın ölümüne yol açtı.
Demokratik, zengin ve ekonomik olarak iç içe geçmiş ülkeler, barışı sürdürme eğilimindedir.
10. Daha Güvenli Bir Dünya (A Safer World)
1920’ler ve 1930’lardan bu yana, doğal felaketlerde ölme olasılığı %99 oranında azaldı. Teknolojik gelişmeler ve önleyici tedbirler sayesinde dünya daha güvenli bir yer haline geldi.
Negatifliğe Karşı Pozitifliği Kucaklayın
Bailey ve Tupy, dünyamızın daha iyi hale geldiğini gösteren sayısız veri sunuyor. Ancak negatiflik yanlılığı nedeniyle bu ilerlemeler genellikle gözden kaçıyor.
Dünya elbette zorluklarla dolu, ancak insanlığın birçok alanda ne kadar ilerlediğini de unutmamalıyız.